VatanTr
Daha Kaliteli Bir Forum İçin Üye Olun...


Galatasaray tarihçesi Uyeol-1

VatanTr
Daha Kaliteli Bir Forum İçin Üye Olun...


Galatasaray tarihçesi Uyeol-1

VatanTr
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Galatasaray tarihçesi

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
S€D@T
Yönetici
Yönetici
S€D@T


Mesaj Sayısı : 317
Zodyak Kova
çin astrolojisi Yavru Köpek
Doğum tarihi : 22/01/96
Kayıt tarihi : 13/04/09
Yaş : 28
Nerden : İstanbul

Galatasaray tarihçesi Empty
MesajKonu: Galatasaray tarihçesi   Galatasaray tarihçesi Icon_minitimeC.tesi 19 Ara. 2009, 21:27

Adı: Galatasaray Spor Kulübü

Kuruluşu: 1905 Sonbaharı

Kurucuları: Ali Sami Yen, Asım Tevfik Sonumut, Emin Bülend Serdaroğlu,
Celal İbrahim, Bekir Sıtkı Bircan, Reşat Şirvanizade, Refik Cevdet
Kalpakçıoğlu, Abidin Daver

Kurulduğu Yer: Galatasaray Lisesi 5. sınıfı

İlk Renkler: Kırmızı-Beyaz ( Sonradan Sarı- Siyah ve Sarı -Kırmızı)

İlk Lokal: Galatasaray`da Bulgar Sütçü`nün Dükkanı

İlk Amblem: Tobler Çikolatasındaki kartal

İlk Başkan: Ali Sami Yen

İlk Maç: Galatasaray- Kadıköy Faure Mektebi (2-0)

İlk Spor Dalı: Futbol

İlk Şampiyonluk: İstanbul Pazar Ligi Şampiyonluğu

Kuruluş Hedefi: " İngilizler gibi toplu halde oynamak, bir renge ve isme sahip olmak.
Türk olmayan takımları yenmek."

-------------------------------------------------
KURULUŞ



Galatasaray Spor Kulübü, Türk Spor Tarihi'ndeki öncü olma özelliğini
hiç kuşkusuz içinden doğduğu ve gene öncü bir kurum olan Galatasaray
Lisesi'nden (Mektebi Sultani) almıştır. Okul ile kulüp arasındaki
koparılmaz bağ, yadsınamayacak bir gerçeklik ve övünç kaynağıdır.

Devlet adamı yetiştirmek amacıyla II. Beyazıt tarafından 1482'de
kurulan mektep, adını kurulduğu bölgeden alır ve "Galata Sarayı" olarak
anılmaya başlar. Okul modern konumuna 1 Eylül 1868'de Sultan Abdülaziz
döneminde kavuşur. Okul' un yeniden yapılanmasıyla birlikte, Türkiye'de
de gerçek anlamıyla ilk sportif çalışmalar başlamış olur ve okulda
Beden Eğitimi dersi jimnastikçi 'Monsieur Curel' tarafından eğitim
programına konur. Bu atılımlar gerçekten bir devrim niteliği
taşımaktadırlar. Curel, modern aletler eşliğinde çalıştırdığı
öğrencileri sportif açıdan geliştirirken, onlar için Kağıthane'de bir
idman Bayramı düzenler. Yıl 1870'tir. Bu etkinlikte başarı gösteren
sporcular değişik ödül ve madalyalar kazanır ve yarışmaların sonunda
öğrencilere "kuzulu pilav" verilir. Bu da, sonraki yıllarda bir başka
geleneğin başlangıcını oluşturur.

Curel'den sonra görevi devralan yabancı spor hocaları (M. Moiroux,
Signor Martinetti, Stangali gibi), jimnastik ve atletizmin yanı sıra,
değişik branşlara da eğilerek (yüzme, kürek, aletli jimnastik), bir
ilki daha başlatmış olurlar. Bu çalışmaların ürünü çok geçmeden
alınmaya başlanır ve adı Türk Spor Tarihi'ne altın harflerle yazılan
Faik Üstünidman'ın yanı sıra, Binbaşı Mazhar Kazancı, Abdurrahman ve
Ahmet Robenson kardeşler GSL'nde görev alıp, izcilik, tenis, hokey gibi
spor dallarının öğrenciler arasında yaygınlaşmasını sağlarlar.
Özellikle Üstünidman'ın ön ayak olmasıyla, öğrenciler futbolla
tanışırlar. Ama oynanan futbol, bir kör dövüşünden farklı olmayan ve
kural tanımayan bir koşuşturmayı andırmaktadır. Ama futbol GSL' nin
Tören Kapısı'ndan adımını atmış ve tam bir salgına dönüşmüştür.

1901 yılında İstanbul'da yaşayan iki İngiliz, James Lafontaine ve
Horace Armitage, Rum ve İngiliz oyunculardan oluşan Kadıköy Futbol
Kulübü'nü kurmuşlar ama 1903'te takımdaki İngilizler bir anlaşmazlık
sonucu ayrılarak Moda Kulübü'nü oluşturmuşlardır. 1904 yılında ise bu
kulüpler, Imogen, Elpis, Strugglers takımlarıyla anlaşarak, İstanbul
Futbol Birliği'ni hayata geçirmişler ve bugünkü Fenerbahçe Şükrü
Saraçoğlu Stadı'nın yerinde bulunan "Union Club-İttihat Spor" sahasında
düzenli karşılaşmalar yapmaya başlamışlardır. Görüldüğü gibi bu
takımlar yabancı ya da azınlık takımlarıdır. Türk olmayan ekiplerin
gerçekleştirdikleri bu ilk futbol karşılaşmaları, GSL öğrencilerini hem
ilgilendirir hem de çok üzer. Artık onların amacı, kendi futbol
kulüplerini kurmak, ölesiye sevdikleri bu oyunun kurallarını
"hatmetmek" ve yabancılarla boy ölçüşmektir.

Türk olmayan takımları yenmek

Galatasaray Spor Kulübü'nün kurucusu Ali Sami Yen, "Ellinci Yıl" kitabında kuruluş öyküsünü şöyle anlatır:
"1 Teşrin 1905'te mektebin beşinci sınıfında edebiyat muallimimiz
merhum Mehmet Ata beyin dersi esnasında birkaç arkadaş baş başa vererek
Galatasaray'da bir futbol kulübü kurmaya karar verdik. İlk
müteşebbisler oyuna ve mücadeleye meyyal arkadaşlardan Asım Tevfik
Sonumut, Reşat Şirvani, Cevdet Kalpakçıoğlu, Abidin Daver, Kamil...gibi
gençlerdi. Mektepde tahsilde bulunan Bulgar ve Sırp talebesinden çevik
ve kuvvetli olanlar da bize iltihak etmişlerdi. Asım'ı muhasebeciliğe,
Cevdet'i ikinci reisliğe seçmiş, kendim de Reis olmuştum. Asım her
hafta arkadaşlardan birer kuruş toplamakda mahir olduğu için kendisini
muhasebeci yapmıştık. Ben Reisliği topu yağlayıp şişirmekle almıştım.
Topumuza evladım gibi bakardım. Zaten varımız yoğumuz da toptu. Mektebe
gelirken, domuz sokağından geçer, domuz yağı alırdım. Topu onunla
yağlar, şişirirdim; yamasını yeni pabucumdan kesmiştim. Bunu gören
arkadaşlar, bana hepimizden fazla paye vermişlerdi. Yani o zaman
Reisliğe ve diğer vazifelere payeyi, en çok çalışan kazanırdı. Cevdet
de ikinci Reisliği formaları yıkadığı için almıştı.

"Maksadımız İngilizler gibi toplu bir halde oynamak, bir renge ve bir isme malik olmak ve Türk olmayan takımları yenmek."

Kulübün adının Gloria (Zafer) ya da Audace (Cesaret) konulması yolunda
görüşler ortaya atılmışsa da, sonuçta Galatasaray olmasında anlaşmaya
varılmıştır. Araştırmacı Cem Atabeyoğlu, Galatasaray adının, bu takımın
yaptığı ilk maçta Rum ekibini 2-0 yenerken, seyircilerin onlardan
"Galata Sarayı efendileri"diye söz etmelerinden doğduğunu yazar. Bunun
üzerine kurucular da ismi benimserler ve "Adımız Galata Sarayı olsun"
derler.

Kurucu Listeler

1905'ten 1919'a kadar Galatasaray Spor Kulübü'ne Başkanlık yapan,
mektebin 889 numaralı öğrencisi Ali Sami Yen, inci gibi elyazısıyla
tuttuğu Galatasaray Terbiye-i Bedeniye Kulübü ıhsaiyet Defteri'nin
(Sayım-İstatistik Defteri) 181 ve 182. sayfalarında kurucu 13 üyeyi
şöyle sıralar: 1-Ali Sami Yen; 2-Asım Sonumut; 3-Emin Bülend
Serdaroğlu; 4-Celal İbrahim; 5-B. Nikolof; 6-Milo Bakiş; 7-Pol Bakiş;
8-Bekir Sıtkı Bircan; 9-Tahsin Nahit; 10-Reşat Şirvanizade; 11-Hüseyin
Hüsnü; 12-Refik Cevdet Kalpakçıoğlu; 13-Abidin Daver.

1905'te Osmanlı İmparatorluğu'nda bir dernekler yasası bulunmadığından,
Galatasaray Spor Kulübü yasal olarak tescil edilme olanağını
bulamamıştır. 1912 yılında Cemiyetler Kanunu çıkarıldıktan sonra, kulüp
yasal bir kimlik kazandı. Yetkili makamlara kulüplerin tüzükleriyle
birlikte, kurucu üyelerin ad ve adreslerinin de bildirilmesi zorunlu
tutulduğundan, istifa eden ya da eğitimlerini tamamlayarak ülkelerine
dönen üyeler ilk listeden çıkarılmış ve 1 Eylül 1913'te kurucu liste
yeniden düzenlenmiştir. Kurucu üyelerin yeni sıralaması şöyle
gerçekleşmiştir: 1-Ali Sami Yen; 2-Asım Sonumut; 3-Emin Bülend
Serdaroğlu; 4-Celal İbrahim; 5-Bekir Sıtkı Bircan; 6-Reşat Şirvanizade;
7-Refik Cevdet Kalpakçıoğlu; 8-Abidin Daver.

Renklerin öyküsü

Galatasaray Spor Kulübü'nün ilk renkleri kırmızı-beyaz'dır.
Bayrağımızın renklerinden esinlenerek seçilen bu renkler, dönemin
baskıcı ve paranoyak yönetimi tarafından kuşkuyla karşılanmış ve
futbolcular sıkı bir takibe alınmışlardır. Bu nedenle, sarı-siyah
renkler gündeme gelmiş ama bunlar da kalıcı olmamış ve Galatasaray
bugünkü renklerine kavuşmuştur. Bu renklerin öyküsünü Ali Sami Yen'den
dinleyelim:
"Birçok yerleri dolaştıktan sonra, nihayet Bahçekapı'daki Şişman
Yanko'nun dükkanına gidilerek orada zarif iki yünlü kumaşa tesadüf
ettik. Biri, vişneye çalan koyuca tatlı bir kırmızı, öteki de, içinde
turuncudan iz taşıyan tok bir sarı. Tezgahtar, mahirane bir el hareketi
ile kumaşların dalgalarını birleştirdi. Bir saka kuşunun başı ile
kanadının yarattığı renk güzelliğine benzer bir parlaklık hasıl oldu.
Ateşin içindeki renk oyunlarını görür gibi olmuştuk. Sarı-Kırmızı
alevinin takımımız üstünde parıldamasını tasavvur ediyor ve bizi derhal
galibiyetten galibiyete ***üreceğini tahayyül ediyorduk. Nitekim de
öyle oldu." Buna karşılık kuruculardan Bekir Sıtkı, söz konusu
renklerin Gül Baba'nın II.Beyazıt'a verdiği sarı ve kırmızı güllerden
esinlendiğini ileri sürer.

Galatasaray Lisesi talebelerinden Ayet Emin'in çizdiği Galatasaray amblemi, eski Türkçe şekli ile



Galatasaray ' ın ilk amblemi, 333 Şevki Ege tarafından çizildi. Bu,
ağzında futbol topu olan kanatları gerili bir kartaldı. "Kartal",
Galatasaray'lıların üzerinde durduğu bir amblem örneğiydi. Ancak,
kartal adı benimsenmeyince, Şevki Ege'nin kompozisyonu bir kenara
itildi. Sonraları , GS amblemi doğdu ve benimsendi.

Suat Başar,Galatasaray ambleminin nasıl doğduğunu şöyle anlatıyor:

Yıl 1923…

O yıl biz "cinquieme" da, yani lise 1' deydik. Arkadaşlarımızdan 74
Ayetullah Emin, sıra arkadaşı Şinasi (Şahingiray), ile birlikte her
hafta "Kara kedi" %90 nispetinde Ayet'in inci gibi el yazısı ile
yazılmıştır. Ayet, bir taraftan mecmuasının yazılarını temize çekerken,
bir yandan da sahifelerini ve bilhassa kapak vazifesi gören ilk
sahifesini süslerdi. Bir defasında bu kapakta hepimiz basit fakat zarif
çizilmiş bir "Gayin -Sin" gördük. Kırmızı Gayin' ın içine sarı bir
"Sin" oturtulmuştu. Hendesi çizgilerle ve muayyen ölçülerle resmedilmiş
olan bu şekil , kulübümüzün, yalnız kulübün değil, bütün Galatasaray '
lılığın remzi olacaktı. Ama, her şeyden evvel bu şekli kulübün
kongresine teklif etmek lazımdı. Bu teklifi kim yapacaktı?
Tasarladığımız arkadaş çekingendi ve kongre günü yaklaşıyordu. Nihayet
o gün geldi. 1923 yılında, bir gün mektebin resim sınıfında kalabalık
bir kongre toplandı. Ne ateşli, ne heyecanlı bir kongreydi o. Kimler
yoktu ki? Belli ki Galatasaray yeni hamlelere hazırlanıyor, spor
sahasında yeni inkilaplar yapacak, memlekette yeni çığırlar açacak.
Teklifler ve kararlar bibirini kovalıyor. Şinasi arkadaşımız Ayet'den
"Gayin-Sin" resmini almış, kongreye teklif edecek, ama o da
çekingen,arka sıralarda oturmuş bekliyor. Nihayet Şinasi'nin yanında
oturan Dr. Namık (Canko) merhum , söz alıp ortaya çıktı ve:

Arkadaşlar, genç kardeşlerimizden Şinasi Reşit, kongremize bir rozet
şekli getirmiş, kulübümüzün remzi ven rozetimizin şekli olarak kabul
edilmesini teklif ederim, dedi. Büyük bir resim kağıdına çizilmiş ve
renklerimizle boyanmış "Gayin-Sin" i ortaya çıkardı. Teklif lar
arasında ittifakla kabul olundu. Ayet, yalnız eski harflerle
"Gayin-Sin" çizmekle kalmamış, aynı uslupla bir de "GS" yaratmıştı.
Bunların asılları Ayet'in Şinasi'nin yardım ile çıkardığı haftalık el
yazısı "Kara Kedi" mecmuasındadır. "Gayın-Sin" ilk defa 1925 de kurulan
Galatasaray talebe sandığının hazırladığı mektup, kağıt ve zarflarına
basıldı. Yine, 1925 de kabul edilen lise kasketine ve daha sonra lise
ceketlerine işlendi. Bazı imkansızlıklar, rozetin yapılmasını
geciktiriyordu. Nihayet bunu da sıra gelince, şekiller o zaman eski
İpek sinemasının kapısındaki dükkanlardan birinde Besim Koşalay ile
birlikte tuhafiye mağazası açan Nihat Bekdik'e verildi. Bir aksilik
eseri bunlar kayboldu. O zamanki İdare Heyetinin bastırdığı matbualarda
ve yaptırdığı rozetlerde Ayet'in eseri biraz şekil değiştirdi. GS nin
yaratıcısı Ayet Emin'i 29 eylül 1931 de toprağa verdik. Dr. Namık
ağabeyimiz 1933 yılında aramızdan ayrıldı. Allah Şinasi Şahingiray
arkadaşımıza uzun ömürler versin. GS yi gördükçe, her üçünü hatırlar,
ebediyete tevdi ettiklerimizi rahmetle yadederim.

Not: Maalesef, şu tatlı anıyı bize nakleden 550 Suat Başar ağabeyimiz de aramızdan ayrıldı. Nur içinde yatsın...

****** ve Galatasaray

Cumhuriyetimizin kurucusu ******'ü "bir takım taraftarı" yapmak
çabaları, tarihin gerçekleri karşısında her zaman hüsrana
uğruyor.Ulusların yaşamında çok az sayıda kişi önder niteliğini
kazanmış ve tüm ulusa mal olmuştur. Bu nitelikteki kişilerin kayıtlı
belgeler olmadan sözel tanıklıklara dayanarak birtakım alanlarda tüm
ulusun aidiyetinden koparılıp bazı camialara mal edilmesi yanlış bir
tutumdur. Bu kişiler tarihsel özellikleriyle, kişiler, topluluklar,
gruplar ve camialar üstüdür. Bunun tersini savunmak kişi ve camialara
bir öncelik kazandırmayacağı gibi, toplumsal boyutta da onarılmaz
yaralar açar. Bunun bilincinde olan gerçek önderler de, toplumun tümünü
kucaklamayan ve kurucusu olmadıkları ya da arasında yer almadıkları
oluşumlara katılma konusunda büyük hassasiyet gösterirler. Mustafa
Kemal ****** bu özeni göstermemiz gereken kişilerin başında gelir.

******'ün Galatasaray camiasıyla olan ilişkisi, Galatasaray Lisesi'ni
2 Aralık 1930, 28 Ocak 1932 ve 1 Temmuz 1933 tarihlerindeki
ziyaretleriyle somutlaşmıştır. Çok yakın bir tarihte yitirdiğimiz ve
bugün örneğine pek rastlanmayan "dinozor" gazeteci Metin Toker' in
sözleriyle

"Hiçbir lise ******'ten böyle bir ilgi görmemiştir...Galatasaray,
sadece 'Türkiye'nin' Batı' ya açılan penceresi' değil, ******
devrimlerinin en önemlilerinden, belki de en önemlisi laisizmin
kilometre taşlarından biri olmuştur.

Nasıl Harp Akademisi, Harbiye ve Mülkiye sıradan eğitim müesseseleri sayılmazsa Galatasaray da sıradan bir lise sayılamaz."

Evrensel bir sevgi

Galatasaray camiasının ******'e karşı duyduğu sevginin evrenselliği
956 okul numaralı Celalettin Som' un satırlarında çarpıcı bir biçimde
dile gelir:

"Galatasaray Lisesi 7. sınıftaydım. Sınıf, müdür merdiveni karşısında,
ön avluya bakan, müdür odasından sonraki ilk sınıftı. Beyoğlu
Caddesi'nin bütün gürültüsü duyulurdu. İlk dersimiz Fransızcaydı.
Hocamız Monsieur M. Journé anlatıyordu...Birden bütün sesler
sustu...Koyu sessizlikte mektebin önünde virajı alan tramvayın acı
çığlık sesine benzeyen demir tekerleklerin raylara sürtünmesinden çıkan
ses kulaklarımızda çınladı...M. Journé ders anlatmayı kesmiş, başını
elleri arasına almış ağlıyordu!..Tarih 10 Kasım 1938 saat 9'u 5
geçiyordu...ATATÜRK vefat etmişti." İşte o günlerde evrensel ve
toplumlar üstü bir devlet adamına karşı duyulan evrensel sevgi budur.



Galatasaray Lisesi'ni İlk Ziyareti

1930 yılında dünyanın ve Türkiye'nin, siyasal ve toplumsal konjonktürü
oldukça hareketlidir. ****** 18 Kasım'da bir yurt gezisine çıkar ve
İstanbul'a döndükten sonra bazı okulları ziyaret ve teftiş eder.
Devletin resmi yayın organı Ayın Tarihi mecmuası bu olayı şöyle anlatır
(cilt 23-24, sayı 79-81, sayfa 6630-6631):

"3.12.1930; Reisicumhur Gazi Hz. saat ikide otomobille saraydan hareket
ederek sıra ile Harp Akademisi, Mülkiye ve Harbiye
Mekteplerini...buradan Galatasaray Lisesi'ni teşrif ettiler.(...)
Galatasaray Lisesi'nde kütüphanenin hatıra defterini imzaladılar. Daha
sonra müdür odasında bir müddet oturarak mektebin vaziyeti umumiyesi ve
talebenin durumu hakkında konuştular. İmla, resim ve lisan derslerinde
bulundular, mektep müdüründen uzun uzadıya izahat aldılar..."

Şimdi devlet arşivlerinden edinilen bu kuru ve nesnel bilgilerin yanına
çağdaş yazınımızın öykücülüğünün ve tiyatro yazarlığının bir klasiği
olan, benzersiz kurgu işçiliğinin yanı sıra edebiyatımıza 'humour'
denilen ince alayı ve gözlem gücünü de kazandıran ve bir Galatasaraylı
olan ustanın kalemine, Haldun Taner'in gözlemlerine başvuralım ve bu
ziyareti bir kez de onun anlatısından dinleyelim:

Şarklıların Efsaneye Düşkünlüğü

"Ya sekizde ya dokuzda idik. Demek ki otuz, otuz bire rastlıyor.
Mektepte bir telaş, bir kıyamet. Taş tablolar boyanıyor, yıkık yerler
sıvanıyor. Meğer Gazi Paşa gelecekmiş. İdare her sınıfa Afet Hanımın,
baskısı henüz bitmemiş Yurt Bilgisi kitabından üçer nüsha dağıttı.
Talebeler kımlanıyor: 'Ah bir bizim sınıfa girse.' Hocalar başka gûna:
'Allah vere bizimkine girmese.' (...) ******'e bakıyorum, resimlerinde
sık sık gördüğümüz pozlarından birinde: Sol elinin iki parmağını üst
yelek cebine takmış, başı hafif öne eğik, çatık kaşları ve o meşhur
bakışıyla gözünün üstünden müdüre bakarak anlattıklarını dinliyor. Biz
Şarklılar neden ille her şeyi büyütüp efsaneleştiririz. Aklı başında
insanlardan duymuştum: 'Bakılamıyor efendim,' diyorlardı. 'İmkânı yok
gözlerine bakılamıyor. Çenesine kadar hadi neyse ne ama, başınızı daha
yukarı kaldırdınız mı, gözleriniz iki kuvvetli projektörle karşılaşmış
gibi kamaşıyor, çarpılıp sersemliyor, bir şeyler oluyorsunuz.' Ben bunu
duydum ya, şimdi korkudan başımı kaldırıp da yüzüne bakamıyorum. Bütün
görebildiğim: Saatinin kösteği, yeleği, sol elinin yelek cebine dalmış
iki parmağı, kolalı devrik yakası, hadi bilemediniz biraz da çenesinin
ucu...Hepsi bu kadar. Ama çocukluk işte, şeytan dürttü. Ya herrü ya
merrü deyip birden daha yukarı bakıverdim. A, ne kamaşma ne çarpılma,
işte pekala bakılabiliyordu. Hatta müdür de bakabiliyordu. Hoca da
bakabiliyordu.

Bu Gözlerden Hiçbir Şey Kaçmaz

Gerçi projektör, şimşek filan edebiyat ama, şunu söylemeli ki, bu bakış
pek öyle herkesin bakışına da benzemiyordu. Bu gözler bir yere bakıyor
ama baktığı şeyden çok daha gerileri çok daha derinleri görüyor gibi
idiler. O gün, orada, onun karşısında çocuk kafamın koyduğu ilk teşhis
şu oldu: Bu gözlerden hiçbir şey kaçmaz arkadaşlar. Bu adam
kandırılamaz, aldatılamaz. Bu adam mugalataya, laf cambazlığına pabuç
bırakmaz. Bu adam, bilmek için öğrenmiş olmaya ihtiyacı olmayan,
bildiğini bilen, bilmediğini de şıp diye sezen bambaşka bir
insandır(...) ****** mektepten ayrılmak üzere iken paydos trampeti
çaldığından hepimiz bahçeye boşandık. Rahmetli, maiyetindeki mutat
zevata bir şeyler söyledikten sonra talebe kalabalığının ortasına
dalıverdi. O, tek başına, ortamızda, maiyetindeki zevat ise geride, çok
geride, mektebin iki kanadı da açılmış cümle kapısına doğru yürümeğe
başladık. ******, yüzünü daha iyi görebilmek için yengeç gibi yampiri
yampiri hatta gerisin geri yürüyen bir sürü çocuğun arasında, iki eli
ceketinin iki yan cebinde, gururlu ve gülümser ilerliyordu. Büyük
kapının önüne binlerce meraklı birikmişti. El ele vermiş polisler
kaldırımlardan taşan halk kitlesini zor zaptediyorlardı. Karşı
apartmanların her bir penceresinde ben diyeyim, on, siz deyin yirmi
baş. ****** görününce bir koptu. Aklımıza gelmiş gibi biz de onlara
uyduk. ****** bu lar arasında otomobiline bindi (...) Akşam, etütte
yoklama yapılınca, o kargaşalıkta iki açıkgöz arkadaşımızın neharilere
karışıp mektepten kaçtıkları anlaşıldı. Geçmiş zaman, kendilerine
idarece bir ceza verildi mi idi, pek hatırlamıyorum. Galiba, bu tarihi
günün yüzüsuyu hürmetine, Beyoğlu'nda sürtüp durdukları yanlarına kâr
kaldı idi. E, artık o kadar da olmasın mı?"

İkinci Ziyaret

Mustafa Kemal, 28 Ocak 1932 Perşembe günü Beyoğlu'nda otomobille
çıktığı bir gezinti sırasında saat 16'da Galatasaray Lisesi'ni ikinci
kez ziyaret ederek onurlandırmıştır. Lisedeki tarihi Tevfik Fikret
salonunda verilen bir müsamereyi izlemiş ve oyunda rol alan öğrencilere
övgüler yöneltmiştir. Niyazi Ahmet Banoğlu'nun "******'ün
İstanbul'daki Hayatı" adlı yapıtında bu ziyaret hakkında bilgi
verilmektedir.

Üçüncü Ziyaret

******'ün Galatasaray Lisesi'ne üçüncü gelişinin tarihi 1 Temmuz
1933'tür. Gazi bu gelişinde öğrencilerin Tarih-Coğrafya-Yurt Bilgisi
grubundan geçirdikleri orta mektep bakalorya sınavlarına bizzat
katılmış ve çeşitli sorular sormuştur. Maiyetiyle (Riyaseticümhur
Katibi Hikmet (Bayur), Başyaver Celal, Yaver Şükrü ve Cevdet Beyler ve
Muallim Afet Hanım) Lise' ye gelen ****** talebenin ları arasında
Müdürlük odasına çıkmış, burada müdür Tevfik Bey ve öğretmenlerle okul
hakkında görüştükten sonra doğruca imtahan odasına girmiştir.

İlhan E. Postacıoğlu'nun anılarından Gazi'nin imtahan odasına
girdiğinde sınavdaki öğrencinin Bandırmalı Ahmet olduğunu öğreniyoruz.
Ardından Serbest Fırka'nın kurucusu Fethi Okyar'ın oğlu Osman (Okyar)
sınav odasına alınır. Sınavdan çıkan Osman Okyar'a ****** tarafından
babasına selam söylendiği öğrenciler arasında hızla yayılır ve büyük
bir memnuniyet uyandırır. ******'ün Galatasaray Lisesi öğrencilerine
yönelttiği bazı sorular şunlardır: Atilla'nın Romalılar'la ilk harbi;
Sevr muahedesiyle, Lozan muahedesi arasında ne gibi farklar vardır?;
Eti medeniyeti; Devletçiliğin ve fertçiliğin mukayesesi; Şimendifer
siyasetimiz; Malazgirt Meydan Muharebesi; Din ve laiklik üzerine
sorular; İspanya yarımadası; Mudanya Mütarekesi; Bizanslılarla
Türklerin ilk temasları; Referandum ve halk oylaması vb. Sınavlar
gecenin ilerleyen saatlerine kadar sürmüş ve ****** Galatasaray
Lisesi'nden memnun kalarak ayrılmıştır. Dönemin okul müdürü olan Tevfik
Ararat o günün izlenimlerini şu sözlerle anlatır:

"1 Temmuz 1933, Galatasaray Lisesi'nin yaşadığı en büyük gündür; o gün
Gazi Hazretleri, müessemizde beş saat bir çeyrek saat kalmışlar, ve
birinci devre Tarih-Coğrafya-Yurtbilgisi mezuniyet imtahanlarına giren
talebemizden dokuzunu imtahan etmek lütfunda bulunmuşlardır.
Galatasaray Lisesi, bundan sonra, o unutulmaz günü her sene anmak ve
tekrar yaşamak için aynı devrenin aynı imtihanlarını daima aynı güne
koyacaktır."



Bu yazı, "Dünden Bugüne Galatasaray" (Hazırlayanlar: Vefa O.
Semenderoğlu-Osman Tamburacı), "****** Önünde Tarih Bakaloryası"
(İlhan E. Postacıoğlu), "Şişhaneye Yağmur Yağıyordu; Ayışığında
Çalışkur" (Haldun Taner), "****** ve Galatasaray" (Galatasaray'ın 500.
Yıldönümünü Kutlama Komitesi), "Galatasaray Tarihine Ait Belgeler:I
(1868-1933) (Orhan Koloğlu) başlıklı kitap ve belgelerden Metin Pınar
tarafından derlenmiştir.

Şehitlerimiz

Bugünkü Galatasaray Lisesi'ne girer, ağaçların doğal bir koridor
oluşturduğu yoldan ilerlerseniz karşınıza çıkacak olan Mektep binasının
ana kapısına ulaşırsınız. İçeriye girin tüm Galatasaraylılar ve
Galatasaraylı olmayanlar ve tarihin bir bölümüne tanık olun.

İçerdeki bu taş ve mermer salonda sizi "VATAN" ve "GALATASARAYLILIK"
sevgisi karşılayacaktır. Kapının tam karşısındaki bölümde yalın
olmasına karşın görkemli bir anıtta vatan uğruna şehit düşen
Galatasaray Lisesi öğrencilerinin listesi yer almaktadır. Bu anıtı
gördükten sonra "fazla söze gerek olmadığını" siz de anlayacaksınız.
Salonun, giriş kapısına göre sağ tarafında, Osmanlı İmparatorlu' ğunun
1910 senesi hudutlarını gösteren bir harita, haritanın her iki yanında
ise şehit olan gencecik yurtseverlerin fotoğrafları sıralanmıştır. Ve
haritanın üstünde bir ibare: "Galatasaray'ın bu kahraman evlatları, 500
yıllık bu vatan topraklarını kurtarmak için şehid düştüler."

Bu bölümün tam karşısındaki duvarda ise Donanma Mecmuası'nın Ekim 1915
sayısının Spor İlavesi'nde yayınlanmış olan Galatasaray mensubu
şehitlerin, yaralıların ve cephelerde vuruşanların listeleri "Şerefli
İdmancılar" başlığı altında yer alıyor. Bu liste Donanma Mecmuası'nın
büyük boyda yayımlanan haftalık dergisinin "İdman Sütunları ismi
altında verdiği ilavelerin 118 ve 119. sahifelerinde yayımlanmıştır. Bu
panoların yanındaki bir başka panoda, "Devrin en büyük gazetesi
Tasvir-i Efkar'ın 13 Nisan 1913 tarihli ve 725 sayılı nüshasında çıkan
resmin ve yazının bugünkü Türkçe'yle ifadesi" bulunuyor: '1913 Balkan
Harbine Gönüllü Giden Galatasaray Talebeleri Hakkında' başlığıyla
verilen yazıda, talebeyken savaşa gidenlerin haberi yer alıyor. Çoğu
öğrenciyken gönüllü olarak katıldıkları savaşlarda şehit olan bu
yurtseverler hiçbir zaman unutulmadı.

Ruhları şâd olsun.

Galatasaraylı Şehitler

1- Ahmet Muhtar Bey, mektep numarası 783; Sultaniyi bitirdikten sonra
(1895 mezunu) asker oldu, İstanbul'da 31 Mart 1908 ihtialinde şehit
edildi. Taksim, talimhanede şehid olduğu yerdeki sokağa adı verilmiştir.

2- İdris Bey, talebe iken 1911'de gönüllü olarak katıldığı Trablus Garb harbinde şehit oldu.

3- Fuad Bey, talebe iken 1912'de gönüllü olarak katıldığı Balkan Harbinde şehit oldu.

4- Arif İsmail Bey, Trakya'da zengin bir çiftçinin oğlu idi, Balkan
Harbinde talebe iken Bulgarlara karşı gönüllü dövüşürken şehit oldu.

5- Ahmet Refik Bey, mektep numarası 119, mektebin 1911 yılı
mezunlarından; Hammer mütercimi Mehmet Ata Beyin büyük oğlu, Dr. Galib
Ataç ile yazar Nurullah Ataç'ın ağabeyleri, ihtiyat zabiti olarak
katıldığı Çanakkale Muharebelerinde 1914'de şehit oldu.

6- Cahid Bey, mektep numarası 206, mektebin 1913 mezunlarından, ihtiyat
zabiti olarak katıldığı Birinci Cihan Harbinde şehit oldu.

7- Cemil Bey, mektep numarası 64, mektebin 1913 mezunlarından, ihtiyat
zabiti olarak katıldığı Birinci Cihan Harbinde şehit oldu.

8- Halid Fuat Bey, mektep numarası 134; müşir Deli Fuat Paşanın oğlu,
1911'de gönüllü olarak Balkan Harbine katıldı, sonra orduda kaldı ve
Çanakkale'de şehit oldu.Paşanın harpte şehit olan dördüncü oğludur.

9- Muzaffer Bey, mektebi son sınıftan terk ederek gönüllü olarak katıldığı Birinci Cihan Harbinde şehit oldu.

10- Vecdi Bey, mektebi son sınıfta terk ederek önce gönüllü olarak
Balkan Harbine katıldı, sonra orduda kaldı, Çanakkale'de şehit oldu.

11- Hasnun Galib Bey, valiliklerde bulunmuş Galib Paşanın oğlu.
Galatasaray Kulübünün en iyi futbolcularındandı, gönüllü olarak
katıldığı Birinci Cihan Harbinde şehit oldu (1915). Kulüp binasının
bulunduğu sokak onun adını taşımaktadır.

12- Mehmet Ali Bey, Kadıköylü Enver Paşanın oğlu, talebe iken gönüllü
olarak önce Balkan Harbine, sonra Birinci Cihan Harbine katıldı ve
1915'de şehit oldu.

13- Aziz Ulvi Bey, şair Ali Ulvi Beyin oğlu, 1915'de mektebi son
sınıftan terk ederek gönüllü olarak katıldığı 1. Cihan Harbinde şehit
oldu.

14- Agop Elmasyan, askeri doktor olarak katıldığı Çanakkale
Muharebelerinde 1915'de bombardıman altında yaralıları tedavi ederken
vatanı yolunda öldü.

15- İbrahim Orhan Bey, mektep numarası 794, mektebin 1912 yılı
mezunlarından; Dr. Sadık Beyin oğlu, Sadullah Paşanın torunlarından,
gönüllü olarak hava subayı oldu, Çanakkale Muharebelerinde iki defa
yaralandı. 1916'da uçağı ile Semadirek adası açıklarında denize düşerek
şehit oldu, harpte düşen ilk havacımızdır.

16-Said Fuad Bey, son sınıfta iken gönüllü olarak katıldığı Birinci
Cihan Harbinde şehit oldu; mektebin ilk Keşşaflarından (izcilerinden)
idi, Keşşaf Said diye anılırdı.

17- Neş'et Bey, mektep numarası 434, Bandırmalı Tevfik Paşanın oğludur,
mektebin son sınıfında iken gönüllü olarak önce Balkan Harbine
katılmış, 1. Cihan Harbinde şehit olmuştur.

18- Mehmet Refik Bey, talebe iken gönüllü olarak katıldığı Birinci Cihan Harbinde 1914'de Kafkas Cephesinde şehit oldu.

19- Cevad Bey, mektep numarası 317, mektebin 1912 yılı mezunlarından,
ihtiyat zabiti olarak katıldığı Birinci Cihan Harbinde 1916'da Kafkas
Cephesinde şehit oldu.

20- Halet Bey, talebe iken Balkan Harbine gönüllü olarak katıldı, sonra
orduda kalarak Birinci Cihan Harbinde Sina Cephesine gitti, "Fedai
Hecinsüvar Birliği" kumandanı iken mektepten sınıf arkadaşı Memduh
Beyle birlikte şehit oldu (1916).

21-Memduh Bey, mektep numarası 669, Halet Beyin sınıf arkadaşı, 1912'de
yalnız Türkçe'den ehliyatname almış, bir ara mektepte muid (mubassır)
olarak çalışmıştı, mektepte "Alişpaşazade" diye anılırdı, Birinci Cihan
Harbinde ihtiyat zabiti olarak Sina cephesinde arkadaşı Halet Beyle
birlikte şehit oldu.

22- Hasib Bey, mektep numarası 13, mektebin 1913 senesi mezunlarından,
Almanya'da ziraat tahsilinde iken tahsilini yarım bırakarak gönüllü
katıldığı Birinci Cihan Harbinde Kafkas Cephesinde şehit oldu.

23- Celal İbrahim Bey, mektep numarası 6, mektebin 1914 yılı
mezunlarından ve Galatasaray takımının ünlü futbolcularından, ihtiyat
zabiti olarak katıldığı Birinci Cihan Harbinde 1917'de Irak cephesinde
şehit oldu.

24- Ahmed Hamdi Bey, mektep numarası 117, gönüllü olarak katıldığı Birinci Cihan Harbinde 1917'de Gazze'de şehit oldu.

25- Mehmed Ali Bey, mektep numarası tesbit edilemedi, gönüllü olarak
katıldığı Birinci Cihan Harbi'nde 1917'de Sina'da şehit oldu.

26- Sadi Bey, Mektebi Sultani'den Harbiye'ye geçti, muvazzaf subay oldu, 1921'de Sakarya Muharebesi'nde şehit oldu.

27- Fatin Bey, mektep numarası 1073, mektepten 1920'de mezun oldu,
askeri tıbbiyeyi bitirdi. 1932'de askeri tabib olarak katıldığı şark
isyanı tenkil harekatında asiler eline düşerek vahşiyane şehit edildi.
Menemen'in Kubilay'ı gibi, hatırası kutlanacak, Ağrı'ya yahut
Karaköse'ye abidesi dikilecek bir şehittir*.

* 100. Yıl Kutlama Derneği yayınından. Galatasaray Dergisi`ne bize sağladıkları içerik için teşekkür ederiz.

Galatasaray Müzesi

Galatasaray Spor Kulübü’nün kurucusu Ali Sami Yen 1905 yılında Kalamış’da ilk Galatasaray Müzesi’ni açtı.

Müzede o güne kadar kazanılmış madalyalar ve kupaların yanı sıra tarihi fotoğraf ve belgelerle forma ve şiltler bulunuyordu.

Birinci Dünya Savaşı sonunda spor anılarımıza el konulacağı haberini
alan kurucumuz Ali Sami Yen müzeyi 15 Mayıs 1919 tarihli Genel Kurul
kararıyla Galatasaray Lisesi’ne taşıdı.

Türkiye’nin ilk spor müzesi niteliğini taşıyan Galatasaray Müzesi’nin müdürlüğünü şu an Ali Oraloğlu yapmaktadır.


Müze her Çarşamba saat 13.00 - 17.00 saatleri arasında ziyarete açıktır.

Müze’de Galatasaray Spor Kulübü’nün kuruluşundan bu yana kazanılan
kupalar, şilt ve formaların yanı sıra Birinci Dünya Savaşı’na gönüllü
olarak katılan 200 lise öğrencisinin kılıç, karabina silahları da
bulunmaktadır.

Ayrıca müzemizde kulüp arşivi, 97 yıllık resim koleksiyonu, başta
****** olmak üzere Türk ve Yabancı Devlet Başkan’larının imzalı
fotoğrafları ve 2000 yılında kazanılan UEFA Kupası ve Süper Kupa ile
birlikte 3000 adet kupa bulunmaktadır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://vatantr.yetkin-forum.com
 
Galatasaray tarihçesi
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Galatasaray Logosunun Doğuşu
» Galatasaray'ımızın İlkleri & Rekorları(392 tane)

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
VatanTr :: Futbol Genel :: Galatasaray-
Buraya geçin: